La Bascula Atlantic Way Albarino
Murat Mumcuoglu ile İspanyol şarapları üzerine epey muhabbet ediyoruz bugünlerde, keşke o da daha sık yazsa, bir tür ayaklı ansiklopedi gibi İspanyol kültürü ve şarapları söz konusu olunca. Hal böyle olunca bu renkli, ilginç ve belli ki şarapları şarap değerinin epey altında fiyatlara giden şaraplarını tatmak, etüt etmek farz oldu.
Etiketi Illuminati gibi duruyor olabilir, ben bayılmadım ama hikayesini okuyunca anlıyorsunuz – mesele denge, uyum, hakikat isterseniz veya doğduğun toprağın hakkını vermek.
Burunda oldukça ince, zarif. Zarif derken şöyle; zayıf değil ama kuvvetli de değil, belirgin bir iki nota var ve bunları net olarak alıyorsun – tuz, dirilik, ıslak taşlar, çekirdekli etli meyveler ve beyaz çiçekler. Burnum bunları isim isim sıralamaya yetmese de tatmin edici olduğunu söyleyebilirim.
Damak ise…resmen tuzlu, tuzlu yahu, deniz tuzu, deniz kenarı, insan denizden çıkınca ve kuruyunca tenine sinen o hafif, ilginç tuz kokusunu hissettiriyor. Ve yine ıslak taşlar veya mineralite, nasıl tercih ederseniz, meyveler biraz çekinik ama açıldıkça onlar da sahne alıyor. Asidite gayet yerinde, ortanın üzeri ve uzun, hakikaten uzun. Keyifli bir içimlik ve eminim eşleştirmeye kalksan, farklı yemeklerle uyumlu gidecektir.
Bu dündü, bugün...
Albarino Caixas
Başlamışken ve elinde varsa aynı üzüm, tarz / bölgeden bir şey içmek mantıklı – akılda kalması açısından, hem yazılacak malzeme de çıkıyor. Bunu Majestik’ten aldım, geçen gün. Majestik İngiltere’nin oldukça eski ve son yıllarda küllerinden doğan diyebileceğimiz şarap ‘dükkanı’, epey şubesi var ve şimdilik, yeni sermayedarla iyi gidiyorlar. Bir zamanlar sadece 6’lı ve üzeri kutularda satıyorlardı, ondan vazgeçtiler. Fakat 6 adet şarap alınca güzel indirim yapıyorlar ve her ay bir tema seçip extra indirim yapıyorlar. Bazen de bin end, yani seri sonu şarapları oluyor ki hakikaten iyi değerler yakalanabiliyor. Genelde ortala kalitede, hayal kırıklığı yaratmayan fakat verdiğin kuruşun üzerine de koymayan şarapları var, ama biraz kazarsan çok ilginç şeyler de bulabiliyorsun.
Bu arkadaşı da normalde 13 küsür pounda satıp, 6lı alınca 9.90a veriyorlardı ki şimdi ekstradan 2.5 daha indirmişler (hacı abi sen nasıl kar koyuyorsun diye sormak da geçmiyor değil ya neyse :)) – 7.5a anlaştık aldık, tabi yanında Le Volte 17, Chateau La Garde 12 ve bilumum Chianti Classico alınca bana yine tuzluya patladı ama olsun, tecrübe ucuz bir şey değil hayatta.
Şimdi tuzlu deyince bunda Atlantic Way’deki tuzdan…eser yok demeyeyim ama çok geride çok çekinik, burun daha zayıf, daha meyve, çiçek, ne geleceğini anlayabiliyorsun. Nitekim damak da burnu onaylarcasına, narenciyemsi, belki kavun-şeftali ve yasemin çağrışımlı, çok net olmayan ve oldukça kısa bir entite olarak karşımıza çıkıyor. La Bascula Atlantic Way’deki dirilik ve tazelik hissi belirgin değil, tatlımsı dersem kızmayın, ama öyle, seklik hissinden çok uzak. Kötü şarap mı değil, haşa, ama ben teraziyi tercih ederim.
Alttaki notta göreceksiniz, bu Majestic’in özel olarak desteklediği bir üretici belli ki ve hal böyle olunca İngiliz damağına daha uygun olduğunu düşündükleri şarap tarzını fısıldamakta da sakınca görmüyorlardır veya üretici zaten buna göre tasarlıyordur şarabını. Tasarlamak derken? Valla oraya girmesek mi veya girsek mi…Geçende bir Zoom sunumunda Bulgar winemaker bir arkadaş, Maria, ki çok azimli, tutkulu bir arkadaştır ve iyi şaraplar yapar, ağzından kaçırırcasına ‘biz sihirli tozları kullanmıyoruz ve sonuna kadar doğal süreci takip etmeye çalışıyoruz’ dedi. Sihirli tozlar? Sonuna kadar? Aramızda winemaker var mı? Şaraphane sahipleri de bilir? Cahil cahil atıp tutmayayım, şarap da neticede endüstriyel bir ürün, bir sürü insan ekmek yiyor, tabi ki tasarlanacak, belli yöntemler, maddeler, tozlar vb olacak, muhakkak öyledir. Hiç de öyle değil, bırak olan şey olsun olduğu kadar diyenler de az değil…Tezgahın altını kurcalama niyetim yok da şu an, terruar dediğimiz şeye sihirli tozlar dahil mi değil mi? Aynı konuşmanın devamında bir başka arkadaş dedi ki; Kuzum Avustralya’da dünyanın en gelişmiş maya laboratuvarı var ve en iyi müşterisi Yeni Zellandalılar, Bektaş üzümü mü Bektaşi fıkrası mı, tam olarak bilemiyorum, öğrenme gayreti içindeyim. Belki memleketimizin gizemli winemakerları bize birazcık ipucu bahşeder…
Ne diyorduk, dur Lara çıkacağız şimdi, bitireyim şu yazıyı, hah Albarino’ları denemeye devam etmek lazım, ilkini ben tekrar satın alırım, özgün, hafif ters köşe çünkü, ikincisini almam, net. İspanyol Pinot Grigio’su olma iddiasında ise Albarino – olmasın, ilki gibi karakterli olması tercihim. Ayy Pinot Grigio dedim, anılarım canlandı, neyse kapatalım mevzuyu, Esat Hacaloglu pişmiş kelle gibi sırıtmaz mısın lütfen…😉
Bir de Garnacha yazacaktım ama artık başka güne, yarın belki, sevgiyle, şarapla kalın, aşırı soğuk bir Londra akşamından selamlar.
Not; Tekrar okumadan ve düzeltmeden yayınlıyorum, yazım ve varsa ifade hatalarını hoş görün.
😘🍷🤩